Ahmet Koçdemir

Bazen Mutluluk Yokluktaydı…

Ahmet Koçdemir

Bir mandalina kokusu düşüyor aklıma... Soba üstünde kabuğu çıtırdayan, evi saran o sıcak koku… Kestane patlarken çıkan sesin, yüreğimizde çıkardığı sevince eş değer olduğu zamanlardı. Şimdi her şey var gibi ama o sevinç yok sanki…

Eskiden kanaat vardı. Azla yetinmeyi bilirdik. Bir kot pantolonumuz, bir tişörtümüz olurdu yaz boyu. Renk atınca boyardık, yine giyerdik. Utanmazdık, ayıplanmazdık. Paylaşmak ayıplanmazdı çünkü; aksine yüceltilirdi.
Bir yumurtayı bölüşmek, iki kişilik kahvaltıya üç kişi oturmak… Sofrada çok çeşit yoktu ama çokça mutluluk vardı. Komşu gelirken "aç mısınız?" diye sorulmazdı; tabak bir tane fazla konurdu zaten.

Bugün bolluk var ama bereket yok. Eşyamız var ama huzurumuz yok. Sosyal medya denilen o parlak dünya, gözlerimizi gerçeklerden ayırdı. Başkasının mutluluğu süslenmiş bir ekran görüntüsü iken, kendi hayatımıza tatminsizlikle bakmayı öğretti bize. Her şeyle yarışır olduk, herkesle kıyaslar…

Eskiden bir çocuk, sokağın köşesinde yere çizilen sek sekte hayatı öğrenirdi. Şimdi tablete hapsolmuş bir çocuk, ekranın parlaklığı içinde gözlerini kaybediyor.
Eskiden mahallede bir düğün mü vardı, herkes bir işin ucundan tutardı. Şimdi herkes birbirine bakıyor ama kimse kimseyi görmüyor.

Mutluluğu neden kaybettik biliyor musunuz? Çünkü biz kanaatkârlığı, hoşgörüyü, saygıyı, paylaşmayı kaybettik.
Alternatifsizliğin içindeki huzuru, seçimlerin azlığındaki netliği unuttuk. Şimdi her şeyin fazlası elimizde ama her şeyin kıymeti azaldı.

Beklentilerle gerçekler arasında büyüyen uçurum, hayal kırıklıklarını da büyüttü. Hayat sadeleştikçe kolaylaşırdı, bizse karmaşıklaştırdık. Kalabalığın içinde yalnızlaştık.
Oysa mutluluk elimizin tersiyle ittiğimiz en sade anların içindeydi.

Bir ekmek arası sevinçti çocukluk... Kağıtlara sardığımız gazoz kapaklarıyla kurduğumuz hayallerdi. Sıradaki örtüleri evde yıkayıp tekrar getirmenin verdiği sorumluluktu.
Bir liralık dünyada çok şeyin alınabildiği inançtı mutluluk. Şimdi milyarlarca şeyin içinde, ruhumuzu kaybettik.

Yeniden o sade ama güçlü değerlere dönmediğimiz sürece ne kıyafet dolapları, ne son model telefonlar, ne de ekranın içindeki sahte hayatlar bize gerçek mutluluğu getirecek.

Çünkü biz, doyumsuz olduğumuz için mutsuzuz.

Yazarın Diğer Yazıları