Bazıları bir yüze tutulur, bir aşka kapılır...
Ben toprağa kapıldım. Bayrağa, hatıraya, geçmişe… Çünkü ben sevdalanırsam; kökü derin, gölgesi büyük, meyvesi umut olan bir ağaca sevdalanırım.
Benim derdim bir gönül meselesi değil.
Benim derdim: Memleket meselesi.
Evet, evlendim.
Hayat bana iki yiğit evlat verdi: Adem Toğaç ve Muhammed Taha.
Bir kızım olmadı belki ama bu yüreğim, bu memleketin bütün kız çocuklarına kol kanat germek ister.
Onlar okusun, güçlensin, ayakta dursun…
Çünkü bu ülkenin geleceği, o küçük adımlarda gizlidir.
Oğullarıma da hep şunu söyledim:
“Yüreğiniz sevgiyle dolsun, aklınız bilgiyle çalışsın. Elinizi sadece helale uzatın. Çünkü bu toprak size emanet, bu millet sizden adamlık bekliyor.”
Kimine göre memleket bir adres…
Kimine göre seçim zamanı hatırlanan bir tabela…
Ama bana göre memleket: çocukluğumun misket oynadığı sokak,
yağmurla toprak kokusunun karıştığı anı, şehit haberiyle sessizliğe bürünen bir dua…
Ben bu ülkenin vefasızlığından değil, vefalıların sessizliğinden yoruldum.
Bu kadar yalnız, bu kadar yorgun, bu kadar sahipsiz bir memlekette, yüreğime başka bir aşk koyamadım.
Bir kıza “bacım” demeyi şeref bilmiş bir delikanlı olarak aşkı değil, sadakati seçtim.
Sevgimi belki süsleyemedim ama yüreğimi kirletmedim.
Çünkü ben kendime değil, bu millete söz verdim.
Ey güzel ülkem…
Ben seni bir ayçiçeğinin güneşe dönmesi gibi sevdim.
Bir derenin dağlardan süzülüp denize kavuşması gibi koştum sana.
Ben, olamam bir aşkın kölesi.
Benim derdim, benim sevdam, benim kalbim:
Memleket meselesi.
---
“Aşklar geçer, yurt kalır; ben gönlümü kalıcı olana verdim.”