1980'lerde Elazığ'da Basketbolun Kalbi
1980’lerde Elazığ’da basketbol oynamak, yalnızca bir spor dalını seçmek değildi.
Bu; yokluğun içinde var olmayı öğrenmekti, terle büyüyen bir kardeşliğin içinde adam olmaktı.
Ahmet Aytar Spor Salonu bizim için bir bina değildi.
Bir adım sonrası hayat olan, umutla nefes aldığımız ikinci evimizdi.
Evet, yanlış duymadınız: Evimizdi.
Evlerde sıcak suyun lüks, şofbenin ise hayal olduğu o günlerde...
Antrenman bahanesiyle salona koşar, o kaloriferin buharıyla ısınır,
Ali Osman abimizin gözetiminde sırayla duş alırdık.
O anlara bir de isim koyduk: “Duş Antrenmanı!”
Televizyonda "Beyaz Gölge" vardı.
Siyah beyaz ekranda beyaz bir hayalin izini sürüyorduk.
Asfalt zeminlerde, basket potası olmayan bahçelerde
sadece top değil, hayal sektiriyorduk.
Beden eğitimi olmayan okullarda bile tarih öğretmenleriyle takımlar kurulur,
eksik potalara rağmen, tutkuyla oynanırdı maçlar.
Çünkü salon eksik olsa da gönül eksik değildi.
---
Bir Final Sabahı
O unutulmaz final günlerinden birinde,
sabah erkenden Metin Payam’ın evinde toplanırdık.
Annesinin hazırladığı kahvaltının kokusu, heyecanımıza karışırdı.
Sıcacık bir çayın buğusuna, parkeye atılacak ilk adımın titremesi sinerdi.
Halit Ziya Ağcabay o gün bir başkaydı.
Azotspor – Şekerspor finalinde
attığı şutların neredeyse tamamı sayıydı.
Ama o gün sayılardan çok daha fazlası yazılmıştı kalplerimize.
---
Parkede Ter, Sonra Sofrada Paylaşmak
Antrenman sonrası kimin ne getirdiği belli olmazdı.
Evden getirilen kısır, turşu, çiğ köfte…
Soyunma odasında değil, dostluk sofralarında bölüşülürdü.
Salonda çalışanlar, soyadımız farklı ama kalbimiz bir olan ailemizdi.
Nöbetçi olduklarında gecenin bir vakti kapıyı açarlar,
çay demler, otururduk.
Konu maç değilse, hayat olurdu…
Çünkü o salonda sadece spor değil, insanlık yaşanırdı.
---
Ayakkabılar Değil, Dostluklar Konuşurdu
Kimimiz Tiger ayakkabılarla oynardık,
kimimiz ikinci el Converse’lerle…
Ama hangi ayakkabıyı giydiğimiz değil,
kimlerle yanyana oynadığımızdı esas olan.
Şekerspor, Azotspor, PTT, Maliyespor, Yolspor, Rızaiyyaspor, Belediyespor…
Her biri bir çağ, bir ruh, bir sevdanın adıydı.
---
Ve Hocalar…
Bize yalnızca basketbol öğretmediler.
Hayat öğrettiler. Takım ruhunu, mücadeleyi, sabrı, vefayı…
Sahada rakiptik, ama kalpte kardeştik.
Bugün hâlâ bir araya geldiğimizde,
bahsi geçen bir maç, bir asist, bir ribaund değil sadece.
O zamanlar nasıl büyüdüğümüzü konuşuruz.
Biz parkede değil, dostlukta ter döken bir nesildik.
---
Tıklım Tıklım Tribünler, Dostlukla Dolu Kalpler
Bir Elazığ Lisesi – Mehmet Akif Lisesi maçı…
Salon dolup taşar, parke ter kokardı ama tribünler dostluk taşırdı.
Rakip takıma saygı, hakeme selam, tribüne tebessüm vardı.
O salon bugün yerinde olmayabilir.
Ama o salon bizde hâlâ capcanlı.
Hatıralarımızın iç mimarıdır.
---
Basketbol Bize Ne Öğretti?
Basketbol bize sadece sayı atmayı değil, hayata pas atmayı öğretti.
Lider olmayı, geri adım atmadan oynamayı,
paylaşmayı, destek olmayı…
Ve en çok da kardeş kalmayı.
Bugün basketbol oynayan genç kardeşim, bil ki:
Elazığ’da bir zamanlar bir nesil vardı.
İsmi “sporcu” değil sadece;
"yürekli oyuncular", "omuz omuza büyüyen adamlar"dı.
Biz, maçtan sonra birlikte çorba içmeye giden bir nesildik.
---
Teşekkür ve Vefa
Emektar Görevliler:
Ali Osman, Ferit Amca, Veysi Amca, Bayram Dayı, Alaaddin Amca, rahmetli Ahmet Abi
Siz o salonu sadece ısıtmadınız, bizi de ısıttınız.
---
Değerli Hakemlerimiz:
Aydın Gülaçtı, Çetin Kurt, Selahattin Okan, rahmetli Ahmet Aladağ, Mesut Dağhan
Centilmenliğin, adaletin ve sessiz özverinin sembolleriydiniz.
---
Gençlik Spor Müdürlüğü:
İl Müdürü İbrahim Demirel, Yardımcısı Ahmet Utkan
O yıllarda bize açtığınız salonlar, aslında birer umut kapısıydı.
---
Basketbolu Sevdiren Hocalarımıza Minnetle:
Rahmetli Aytekin Akbaş
Veysi Hanege
Dilaver Üstündağ
Çetin Kurt
Sizler sadece oyun değil, karakter öğrettiniz.
İyi ki vardınız, iyi ki rehberimiz oldunuz.
---
O Neslin İsimleri:
Mehmet Semih Kalkancı, Tamer Gökçer, , Egemen Tanyıldızı, Ahmet Gadri Güneri, Ahmet Eke, Faruk Erkuş, Ahmet Koçdemir, Ahmet Aslan, Erdal Kalem, Cem Eren, İhsan Çolak, Cavit Çelikel, Vedat Borulday, Yüksel Savucu, Aslan Köroğlu, Dobi Hasan, İlker Babo, Mehmet Ozan, Hıdır Çakmak, Halit Ziya Ağcabay ve nice yürekli dost…
Her birinizle aynı potaya pas attık, aynı hayale yürüdük.
Bu yazı size, bizim neslimize, bir vefa borcudur.
---
Kalpten kaleme, salondan hayata…
Bizim hikâyemiz sadece bir basketbol maçı değildi,
bir hayat dersiydi.