“Gece örtü kayboluyor, sabah tekrar yerine geliyor…”
Annem bunu söylediğinde gülsem mi, endişelensem mi bilemedim. Bizim toplumda cinlere, periye, görünmeyene inanmak neredeyse kültürel bir refleks. Kimi zaman bir komşudan duyulan hikâyelerle, kimi zaman “bizzat yaşadım” denilen olaylarla bu inanç kuşaktan kuşağa taşınır. Ben de çocukken bu hikâyelere hem korkuyla hem merakla kulak kabartanlardandım. Ta ki başımdan geçen küçük ama anlamlı bir olay, bakış açımı tamamen değiştirene kadar...
Annem yalnız yaşıyordu. Üniversitede okuyan oğlum, zaman zaman annemin yanında kalıyor hem ona sırdaşlık ediyor hem de derslerine çalışıyordu.
Ben de hemen hemen her gün uğrar, ihtiyaçlarını karşılar kendisiyle sohbet ederdim. Bir gün yine annemle otururken tedirgin bir sesle:
“Oğlum, gece tuvalete kalktığımda çamaşır makinesinin üstündeki örtü yerinde olmuyor. Ama sabah tekrar yerine geliyor. Bunu birkaç kez yaşadım,” dedi.
İlk anda “Cinler mi?” demekten kendimi alamadım. Cinlerin örtüyü alıp sabaha karşı geri getirmesi akla mantığa sığmaz elbette ama, bu inançla büyümüş bir toplumda insan bazen kendi mantığına bile gölge düşürebiliyor. Annemi rahatlatmak için,
“Uyku sersemisin, gözüne öyle geliyordur,” diye telkinde bulundum.
Derken bir akşam telefon çaldı. Annemdi…
“Hemen gel, örtü yine yok!” dedi, sesi panikliydi.
Koşarak gittim. Gerçekten de örtü ortada yoktu. Ev sessizdi, annem gergindi; ben de tedirgindim, tüylerim diken diken olmuştu. Oğlum duyup o da tedirgin olmasın diye aramızda sessizce olayı çözmeye çalışırken, içimden bir ses “mutfağa git” dedi.
Gittim. Oğlum masada ders çalışıyordu. Birden gözlerim fal taşı gibi açıldı. Masanın üzerinde, tanıdık bir desen parlıyordu: O meşhur örtü!
O an içimi öyle bir sevinç kapladı ki, sadece gülümsemekle kalmadım; derin bir “oh” çektim. Korku yerini ferahlığa, bilinmezlik yerini tatlı bir aydınlanmaya bıraktı. Sanki hem evde hem içimizdeki hava bir anda yumuşamıştı.
“Oğlum, bu örtü neden burada?” diye sordum.
“Baba, masada kitabım kayıyor diye örtüyü buraya seriyorum. Dersim bitince de yerine koyuyorum,” dedi.
Hepsi bu kadarmış. Annem gece tuvalete kalktığında örtü masadaymış. Sabah oğlum kaldırıp yerine koyuyormuş. Annem bu döngüyü fark etmeyince olay gizemli bir hâl almış…
Küçücük bir örtü, üç kuşağın korkusunu, inancını ve alışkanlığını birbirine bağladı. Ama bana büyük bir ders verdi. Her gizemin ardında doğaüstü bir neden aramaya gerek yoktu. Bazen sadece çözüm üreten bir çocuk vardır, örtünün yerini değiştiren… Hepsi bu.
İtiraf etmeliyim ki, olay çözülmeseydi belki ben de “cin çıkaran” hocaların kapısını çalacaktım. Artık biri bana gelip de “Evde garip şeyler oluyor” dese, önce şunu soruyorum.
“Evde çocuk var mı?”
(Not: Bazı gizemler görünmeyende değil, gözümüzün önündedir. Korku, bilinmezlikten doğar. Ve çoğu zaman o bilinmezlik, sadece açıklanmayı bekleyen bir çocuk davranışıdır.)