Engin Çakır

Basiret ve Nakit

Engin Çakır

Semûd’un dişi devesi.

İçinde yaşadığımız çağ, hızla tüketilen bilgiler, anlık hazlar ve plansız kararlarla şekilleniyor. Günü kurtarmak, çoğu zaman uzun vadeli düşünmenin önüne geçiyor. Bireyler, kurumlar ve toplumlar; sadece bugünü yaşamakla yetiniyor, yarını hesaba katmadan hareket ediyor. Bu kısa vadeli bakış açısı, insanlığı kaçınılmaz bir çıkmaza sürüklüyor.

Oysa basiret sahibi insan, yalnızca görüneni değil, görünmeyeni de görebilendir. Olayların perde arkasını idrak edebilen, bugünün kararlarının yarına nasıl yansıyacağını sezen kimsedir. Basiret, sadece bilgiyle değil; idrak, feraset ve sorumluluk duygusuyla yoğrulmuş bir kavrayıştır. Bu nedenle basiretli bireyler, günü değil yarını inşa eder. Toplumlar da bu bireylerin rehberliğinde ancak sağlıklı bir istikbale ulaşabilir.

Gerçek gelişim sadece teknolojiyle değil; bilinçle, sorumlulukla ve uzun vadeli vizyonla mümkündür. Basiretten yoksun toplumlar, geçmişin başarılarıyla övünmekle yetinir, bugünü anlamadan ve geleceği planlamadan yaşarlar. Böyle bir hayat ise daima geçmişin gölgesinde kalır. Oysa her neslin en temel görevi, kendinden sonraki kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakabilmektir.

Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre krizi, bu bilinç eksikliğinin açık bir sonucudur. Doğal kaynaklar, tıpkı “nakit” gibi hızla tüketilmekte; gelecek nesillerin hakkı hesaba katılmadan kararlar alınmaktadır. Plansız tüketim, geçici kazançlar uğruna yapılan israf; basiret yoksunluğunun somut bir örneğidir. Bu da bize gösteriyor ki günü yaşarken yarına ihanet etmek, aslında kendine zarar vermektir.

Kur’an-ı Kerim’in İsrâ Sûresi 59. ayeti, bu konuda bizlere derin bir uyarı sunar. Ayette geçen "el-nâkete" kelimesi, “n-k-t” kökünden gelir ve anlamı "hazır, elde mevcut olan kıymet" tir. Bu kelime aynı zamanda “nakit” gibi hemen kullanılabilecek değerli bir potansiyeli temsil eder. Aynı ayette geçen "mubsiraten" kelimesi ise “b-s-r” kökünden türemiş olup, sadece fiziksel görme değil, derinlemesine kavrayış, yani basiret anlamını içerir.

İsrâ 59’da anlatılan olayda, Allah’ın Semûd kavmine mucize olarak gönderdiği deve, onların sahip oldukları ama kıymetini bilmedikleri bir basireti simgeler. Deve, onlar için hazırda bulunan, kurtuluşa vesile olacak bir nimetti. Fakat onlar bu mucizeyi inkâr ettiler; basiretlerini kullanmadılar ve bu kıymeti etkisiz hale getirerek (deveyi katlederek) kendi sonlarını hazırladılar. Sonuç olarak ilahi bir helake uğradılar ve tarih sahnesinden silindiler.

Bu kıssa bize şunu açıkça gösteriyor: Allah, her kula basiret nimetini vermiştir. Her insan, doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek vicdana ve akla sahiptir. Ancak mesele bu yeteneği fark etmek, geliştirmek ve hayata geçirmek meselesidir.

Sonuç olarak; bugünün insanı da eğer basiretini kullanmaz, sahip olduğu imkânları hoyratça tüketir ve günübirlik çıkarlar uğruna hakikati örterse; geçmişteki toplumların düştüğü hatalara düşmekten kaçınamaz. Kur’an’daki kıssalar, sadece tarihî bilgiler değil; her çağın insanına yöneltilmiş evrensel uyarılar ve ibretlerdir.

Bugünü doğru anlamadan, yarını kurmak mümkün değildir. Günü kurtaran değil, geleceği basiretle inşa eden insanlar ve toplumlar gerçek anlamda kazananlardır.

Yazarın Diğer Yazıları