Çayınızı alın, çekirdeklerinizi hazırlayın; geçmişin özel gösterimine yolculuk başlıyor.
Herkes geçmişi merak eder. “Maziyi özledik” deriz. O ki öyle, gelin geleceğe değil, geçmişe gidelim. Evrenin bir köşesindesiniz; elinizde çay, yanınızda bir avuç çekirdek, karşınızda ise geçmişin özel gösterimi… Işık size doğru geliyor, zaman çözülüyor ve siz başroldesiniz. Filmi biraz geriye alalım. Önce birkaç fizik kuralı hatırlayalım. Bilindiği üzere ışığın saniyedeki hızı yaklaşık 300 bin kilometre. Şu anda bu hız aşılamıyor. Evrenin farklı noktalarından bize ulaşan görüntüler, aslında milyonlarca yıl önce yola çıkmış ışık parçacıkları… Yani gökyüzünde gördüğümüz o yıldız, belki çoktan yok oldu.
Ama biz hâlâ orada parladığını sanıyoruz.
Çünkü ışık hâlâ yolda…
Peki Ya Bir Gün…
Işık hızını aşabilsek?
Geçmişi gerçekten izleyebilir hale gelsek?
Hayal edin!
Bir arkadaş ortamındayız. Sohbetler, kahkahalar, çaylar…
Derken masadan kalkıyorum. Ama aklımda hep o tanıdık soru… “Acaba ben çıktıktan sonra arkamdan ne konuştular?”
İşte yolculuk burada başlıyor… Hayali zaman aracına atlıyorum. Kaptana dönüp diyorum ki: “Dünya’dan iki ışık günü uzağa çek.”
Yanıma biraz mısır, bir avuç çekirdek ve sıradan gibi görünen ama sıra dışı bir teleskop alıyorum. Çünkü bu teleskop geçmişi gösteriyor. Artık ışıktan hızlıyım. Dünya’dan yeni yola çıkan görüntüler, sesler, dedikodular bana doğru geliyor. Teleskobu çeviriyorum. Görüntü netleşiyor. Arkadaşlarım kadraja giriyor. Ben daha köşeyi yeni dönmüşüm.
Biri söze giriyor: “Yalnız… biraz fazla konuşmadı mı?”
Bir diğeri gülüyor: “Ama güzel anlatıyor ya, ben seviyorum.”
Ben teleskobun başında sessizce izliyorum.
Bir çekirdek daha çıtlatıyorum, bir yudum çay alıyorum. Evrenin bir ucunda, geçmişin içinden süzülen bir dedikoduyu dinliyorum. Sanki geçmişin özel gösterimine bilet almış gibiyim. Ama bu filmde başrolde ben varım.
Zaman yolculuğu deyince çoğumuz geleceği düşünürüz. Oysa asıl mesele belki de geçmişi izleyebilmektir. Çünkü ışık kaybolmaz. Ses dağılır ama silinmez. Evren her şeyi kayıt altına alır. Ve biz… Yeterince hızlı olursak, geçmişi yakalayabiliriz.
Ya Bir Gün Gerçek Olursa!
O yüzden siz, siz olun…
Konuşmalarınıza, hareketlerinize dikkat edin.
Yarın neyin icat edileceğini bilemeyiz.
Belki torunlarımız bir gün yaptıklarımızı izler. Bin yıl önce biri çıkıp “Cebimizde görüntülü konuşacağız.” deseydi, deli sanılırdı. Benden söylemesi…
Bugün bize “uçuk” gelen her fikir, bir zamanlar birilerinin aklından “ya olursa?” diye geçti.
Tüm icatlar da böyle uç fikirlerden doğdu zaten.
Evet
Sonuçta, geleceğe gitmek için bilim gerekir.
Ama geçmişi izlemek için bazen sadece biraz merak, bir avuç çekirdek ve göğe çevrilmiş bir teleskop yeter.
Peki siz… geçmişten hangi anı yeniden izlemek isterdiniz?
Bana “Sen hangisini izlemek isterdin?” derseniz…
Ben bu yazıyı okuyanları izlemek isterdim.
Eminim biri şöyle derdi:
“Yav bu adam manyak mı ne?”