Engin Çakır

İçimizdeki Azrail: Telomerin Sessiz Vedası

Engin Çakır

Her hücre bölünmesinde Azrail bir adım daha yaklaşır mı? Bilimin “telomer” dediği o sessiz tükeniş, aslında ölümün bizle doğan yüzü olabilir mi?

Her gün bedenimizde milyarlarca hücre bölünür, yenilenir, onarılır. Bu sessiz hareketlilik, yaşadığımızın en temel işaretidir. Ama fark etmeden, her bölünmede bir şey daha olur: Kromozomlarımızın ucundaki telomerler biraz daha kısalır.

Tıpkı bir mumun erimesi gibi, her kıvılcımda biraz daha tükeniriz. Bilim buna “hücresel yaşlanma” der. Telomerlerin kısalması, yaşlılığın ve doğal ölümün biyolojik saatidir.

Ama bu sessiz yok oluş yalnızca biyolojik midir?

Belki de bu sürecin başka bir adı daha vardır. Mesela: Azrail.

İslam inancına göre Azrail, ölüm anında ruhumuzu teslim almaya gelen melektir. Genellikle onu bir anda, dışsal bir varlık olarak düşünürüz. Oysa ya Azrail, yıllar boyunca içimizde sessizce çalışan bir sürecin ta kendisiyse? Belki de her telomer kısalması, onun görünmeyen elidir. Her hücre bölünmesinde, yaşam biraz daha azalır. Bilimle inancın çatışmadığı nadir alanlardan biridir bu: Telomerin, bilimin diliyle anlattığı hakikat; belki de Azrail’in metafizik varlığının biyolojik izdüşümüdür.

İnsan elbette kazayla, hastalıkla ya da beklenmedik bir olayla da ölebilir. Ama bir de adı konmamış, “doğal” kabul edilen ölümler vardır. Yaşlılık gibi. Organların yavaşça durması, hücrelerin artık kendini yenileyememesi… Bedenin sessizce vazgeçmesi.

Belki de bu, Azrail’in en büyük tecellisidir. Telomerlerin bitmesi. Her bölünme, onun saatine bir tik daha ekler. Hücrelerimiz, farkında olmadan bu geri sayımı taşır içinde.

Ölüm bir anda gelmez aslında; yıllar boyunca bizimle yürür. Sessizdir. Sabırlıdır. Her hücrede işleyen görünmez bir takvim gibidir. 

Bu yüzden belki de Azrail’i dışımızda değil, içimizde aramalıyız. Doğduğumuz andan itibaren bizimle çalışan görünmeyen bir zamandır o. Bize hayatın geçici olduğunu, bedenin bize yalnızca emanet edildiğini hatırlatır.

Onu göremeyiz, duyamayız. Ama her hücremiz onunla fısıldaşır. Her telomer kısalması, sonrasızlığa bir adım daha yaklaştırır bizi. Zaman, içimizde usulca eksilir. Ve bir sabah, sessizce uyanamayız. Ne bir çığlık olur ne bir işaret. Sadece beden, içindeki uzun yolculuğu tamamlar.

Belki de tam o anda Azrail gelir. Ama dışarıdan değil içimizden. Zaten hep oradaydı.

Çünkü ölüm, biz daha doğmadan başlamış bir saatin son zilidir. Ve belki de en derin gerçek şudur:

Azrail, hep bizimleydi… ta en başından beri.

Yazarın Diğer Yazıları