Kur’an gerçekten yeni bir bilgi mi getiriyor, yoksa insanın yaratılışında zaten var olan bir hakikati mi hatırlatıyor?
Kur’an kendisini “zikir” olarak tanımlar. Zikir, hatırlamak demektir.
Bu da demektir ki Kur’an, unuttuğumuz ama aslında bildiğimiz bir hakikati bize yeniden hatırlatıyor olabilir.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Biz onlara ayetlerimizi hem dış dünyada hem kendi nefislerinde göstereceğiz…”
(Fussilet 53)
Bu, ilahi hakikatin sadece dış dünyada değil, insanın kendi iç âleminde, yani fıtratında da yer aldığını gösterir.
Levh-i Mahfuz ve DNA
Kur’an’da geçen “Levh-i Mahfûz” genellikle gökte korunan bir kitap olarak anlaşılır.
Ancak bu “korunmuş levha” belki de insanın fıtratında, bilincinde, hatta DNA’sında saklıdır.
Kur’an bu konuda şöyle der:
“Hayır! O (Kur’an), şanlı bir zikirdir. Levh-i Mahfuz’dadır.”
(el-Burûc, 85:21–22)
Bu ayet, Kur’an’ın sadece bir metin değil, aynı zamanda zikir olduğunu ve bu zikrin Levh-i Mahfuz’da korunduğunu bildirir.
Nasıl ki DNA’mızdaki bilgi nesiller boyu hiç bozulmadan aktarılıyorsa,aynı şekilde insandaki ilahi zikir de bozulmaz, silinemez.
“Levh-i Mahfûz denilen şey, belki de gökte değil; bizim ruhumuzda, fıtratımızda, hatta bilinçaltımızda yazılı olan ilahi koddur.”
Bu ifade, insanın hakikati DNA’sına işlenmiş şekilde, ezelden beri bildiğini ve Kur’an’ın da bu hakikati ona hatırlattığını gösterir.
Fıtrat: Değişmez İlahi Kod
Rum Suresi 30. ayet bunu destekler:
“Sen yüzünü dosdoğru dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata! Allah’ın yaratışında bir değişiklik yoktur. İşte bu, dosdoğru dindir.”
(Rum 30:30)
Hak din, insanın doğasına uygun olandır; Kur’an, ona aykırı değil, fıtratla uyumludur.
Fıtrat, dosdoğru dindir. Din adına söylenen bir şey fıtratına uymuyorsa, bil ki o ya gelenektir ya da hurafedir.
Ezeli Şahitlik
A’râf Suresi 172. ayet şöyle der:
“Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şahit tuttu: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dedi. Onlar da: ‘Evet, şahitlik ederiz!’ dediler...”
(A’râf 7:172)
Bu, insanın hakikati ezelden bildiğini ve Kur’an’ın onu hatırlattığını gösterir.
Koruma: Yazılı Metin Değil, Zikir
Hicr Suresi 9’da şöyle buyrulur:
“Hiç şüphesiz zikri biz indirdik ve onu elbette biz koruyacağız.”
Burada özellikle “zikir” ifadesi kullanılır; bu da korunan şeyin sadece yazılı metin değil, insanın içindeki ilahi hakikat olduğunu düşündürür.
Sonuç: Kur’an İçimizdeki Hatırlatıcıdır
Kur’an, dışarıdan dayatılan bir sistem değil; içimizdeki bilgiyi uyandıran, hatırlatan ilahi bir sestir.
Hatırlamak için bilmek gerekir.
Kur’an hatırlatır çünkü insan zaten şahit olmuştur.
Unuttu ama kaybolmadı.
Ve zikir, ancak zaten var olan bir bilginin üzerindeki tozu üfler.
Bu toz, bazen gelenek, bazen cehalet, bazen ise korkudur.
Ve bir gün bir ayet kulağına çalındığında, içinde bir şey uyanır:
“Ben bunu zaten biliyordum.”