1995 yılıydı… Hayatımda kendimi en önemli hissettiğim zamanlardı. Belediye binasının arkasında Kültür Bakanlığı Kitapları Satış Mağazası şehrin kültür ve sanatının kalbiydi… Bazen bir ud eşliğinde şiir okunur o sırada bir ressam yağlı boya resim çalışması yapardı… Çaylar içilir, TV ekranlarında ancak gördüğümüz sanatçılarla olan büyüklerimizin hatıralarını hayranlıkla dinlerdik.
Hazar Şiir Akşamlarının Eylül ayı sonlarında yapılacağı konuşuluyordu… Acizane şiir karalamalarımın ülkenin farklı illerinde yayınlanan dergilerde neşriyatı heyecan vericiydi… Kıymetli büyüğümüz Şeref Tan’ın başkanlığında Mahir Abinin (Gürbüz) 50’ler Çarşısındaki işyerinde haftalık şiir sohbetleri çok üst düzey kültür ve sanat etkinliğine dönüşmüştü… Toplantılar şiir aşkı olan her kesime açıktı… İşin doğrusu Şehrimizde bu kadar şair ve yazar olduğuna o zaman şahit olmuştum…
Günerkan Aydoğmuş, Nazım Payam, Bedrettin Keleştimur, R.Mithat Yılmaz, Gazi Özcan, Tarık Özcan, Yusuf Dursun gibi bir çok isim gönüllü hocaydı… Saatlerce bir şiir üzerinde değerlendirmeler yapılıyor ve hakikaten çok yol gösterici oluyordu. Bu sohbet toplantıları bir okul gibiydi…
Kültür Bakanlığı Kitap Satış Mağazası ve Mahir Abinin haftalık şiir sohbetleri mekanlarının dışında kültür ve sanatın bir başka adresi Devlet Kitapları Bölge Şefliğiydi… Bölge Şefi Günerkan Bey (Aydoğmuş) yoğun bürokrasi iş yükünün arasında bizim gibi yeni yetme şairleri karşısına alır yazdığı şiirleri büyük bir dikkat ile dinler yapıcı eleştirisini açık yüreklilikle dile getirirdi… Bazen de ayın büroda görev yapan Bedrettin Beye (Keleştimur) seslenir bir de ona dinleterek görüş alırdı…
İşte 90’lı yılların ortalarında Elazığ’da bu üç mekanda bugüne kadar devam eden çok büyük dostluklar kuruldu… Orada kurulan dostluklar hep baki kaldı… Büyük büyüklüğünü küçük küçüklüğünü hep bildi…
Kültür Bakanlığı Kitap Satış Mağazası Sorumlusu Şener Bulut müthiş bir organizatör olmanın yanında gerçek bir gönül insanı olarak farkı kültürel yapı, inanç, mezhep, statü aklınıza gelebilecek tüm farklılıkları şiir potasında eriterek tüm kalpleri aynı heyecanda buluşturma yeteneği göstermişti… Bu durum bugünde aynen devam ediyor…
Şener Bulut’un bir akşam üzeri iş dönüşünde eve gitmeden uğramak zorunda hissettiğim Kitap Satış Mağazasındaki müjdesi kalbimi yerinde çıkaracak nitelikteydi.
“Hazar Şiir Akşamlarında sende kendi şiirini okuyacak şairler arasındasın” 22 Eylül’e kadar bu büyük rüya devam etti… Arif Çakmak ile ilk röportajımızı o zaman yapmıştık… Arif Kanal 23 için kültür sanat programları yapıyor ve haber çekimlerine koşuyordu…
O dönem bu atmosferi ruhuna kadar hisseden her kes kendi yolunu buldu… Kimi şair olarak kaldı, kimi memur oldu, kimi gazeteci, kimi iş insan, kimi iz bırakmadan yitti…
Arif Çakmak şair kimliğinden ziyade, kültür ve sanat camiasında bir gönül eri olarak yer edindi… Dolunay Programları ile Türk Kültür hayatına çok değerli izler bıraktı…
Vefatı sadece bulunduğu camiayı değil şehrin tümünü üzdü… Son yıllardaki en kalabalık cemaatin omuzlarında ebedi istirahatgahına gitti… Yaşadığı ciddi sağlık sorunları ve acılarına rağmen hep güler yüzle konuştu… Yüzündeki o tebessüm kişiden kişiye değil tüm şehre aynı idi. Arif Çakmakla 30 yıllık bir geçmişimiz var idi. Bu 30 yıllık ömür içerisinde ne kırıcı bir söz ne davranışımız olmuştur birbirimize. Kulaklarımda son telefon konuşmamızdaki “Emret Etem baba…” sözünün tınlaması hala duruyor… Arif 50 yaşında ve hayat doluydu… Mesleğini aşkla yapardı… Hastane sürecinin kısa süreceğini beklerken gelen haber hakikaten inanılmaz oldu… “Ölüm evin yıkıla…”
Mekanı cennet olsun… Pırıl pırıl iki evladı ve kıymetli eşi başta olmak üzere annesine, babasına, kardeşine ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.