Bir şehir düşünün…
Taşlardan, binalardan, asfaltlardan değil; kelimelerden kurulmuş bir şehir. Her tabela bir hafıza, her sokak adı bir ruh.
Uzlet hayatı yaşayan Bünyami Erdem, toplumdan kendini soyutlamış. Yozlaşmış insanlardan nefret ediyor; onların son nefeslerine kadar şehri sömürmeye çalıştığını söylüyor.
Ama asıl öfkesini sokak tabelalarına yöneltiyor:
“Bu mahalleler, bu caddeler, bu sokaklar neden hep paşaların, generallerin, siyasilerin, valilerin adını taşıyor?
Neden bu şehir, otoritenin gölgesinde yaşıyor?”
Bu sorgulama aslında bir içsel felsefi arayış… Ona göre sokak isimleri, sadece yön bulmaya yarayan işaretler değil; onlar bir değerler sisteminin sembolleri…
“Bir şehrin sokakları hangi isimleri taşıyorsa, o şehir o ruhla yaşar.” diyor.
Ve ardından kendi hayalini kuruyor:
Çiçeklerin şehrini... Karanfil Sokak, Papatya Caddesi, Menekşe Mahallesi…
“İnsanlar bu isimlerle karşılaştıkça doğanın dinginliğini hatırlayacak, güzelliği içselleştirecek. Çiçeklerin kokusu kelimelere sinecek, insanlar güzelliği öğrenecek.”
Musiki makamlarının şehrini... Hüzzam, Rast, Nihavent…
“Sokaklar melodik bir atlas gibi olacak. İnsanlar yürürken bile bir makamın çağrışımıyla ruhlarını besleyecek.”
Bilimin şehrini... Matriks Sokak, İntegral Caddesi, Parabol Mahallesi…
“Matematiğin soyut dili tabelalarda somutlaşacak. Çocuklar meraklanacak, öğrenmeye teşvik edilecek. Şehir, bilimin ve düşüncenin sokak sokak işlenmiş bir haritasına dönüşecek.”
Platon “Devlet” de adaleti merkeze koymuştu, Thomas More “Ütopya” da eşitliği hayal etmişti, Tomasso Campanella “Güneş Ülkesi” nde bilimi duvarlara işlemişti.
Onların ütopyaları kelimelerle kurulmuştu.
Bünyami Erdem’in bu hayali şehri de bir felsefi manifesto…
“Ben neden bu sokaklarda yürümek istemiyorum?”
Ve cevaplıyor:
“Çünkü bu sokaklar bana otoriteyi hatırlatıyor. Eğer sokaklar otoritenin isimleriyle dolarsa, toplum itaat etmeyi öğrenir. Ben güzelliği, ahengi, merakı hatırlamak istiyorum. Eğer sokaklar çiçeklerle, makamlarla, matematikle dolarsa, toplum güzelliği, ahengi ve düşünmeyi öğrenir.”
Bünyami Erdem’in uzleti, bir kaçış değil; bir sorgulama. O, şehrin tabelalarında bile yozlaşmayı görüyor. Ve bize şunu hatırlatıyor:
Bir şehir, kelimelerle kurulur. O kelimeler ya geçmişin gölgelerini taşır ya da geleceğin ışığını…