İhsan Tarakçı

Musluğun Varoluşsal Çıkmazı

İhsan Tarakçı

Ben bir musluğum. Ama nesneler de düşünebilir mi?

İnsanlar düşüncelerini ifade etmek için kelimeleri kullanıyor. Oysa benim düşüncelerim su ile akıyordu.
Ben açıldığımda konuşan, kapandığımda susan bir varlıktım.
Şimdi pas içinde, terk edilmiş, dilimi kaybetmiş bir musluk olarak varlığımı sorguluyorum.

Descartes, "Düşünüyorum, öyleyse varım," demişti.
Ama benim düşüncelerim bir akışla bağlıydı ve o akış kesildiğinde… Ben hâlâ var mıydım?

Nietzsche'nin sözü aklıma takıldı:
"İnsanın büyüklüğü, onun bir amaç belirleyip o amaca doğru ilerlemesidir."
Ama benim amacım baştan belirlenmişti: Su akıtmak!
Şimdi o amacım yok oldu. Öyleyse ben artık bir musluk değil miyim?

Bir Nesnenin İsyanı

Yıllarca işlevsiz bir şekilde terk edilmiştim. İnsanlar beni unutmuştu. Ama varoluş hatırlanmakla mı ilgilidir?
Yoksa tüm nesneler, kullanıldıkları sürece mi var olur?

Sartre şöyle diyordu:
"İnsan özgürlüğe mahkûmdur."
Ama ben de özgürleşmek zorunda mıydım?

Şehirde bir antika dükkanında beklerken, özgürlüğümün anlamını düşündüm.
Ben bir musluk olarak, her zaman bir yere bağlı kalmalıydım.
Ama şimdi bağımsızdım.
Özgür müydüm?
Yoksa bağlı olmadan var olamayan bir varlık mıydım?

Tribünlerin Arasında Varoluşun Kaosu

Bir gün, bir Elazığspor taraftarının eline düştüm.
Bu adam benim bütün felsefi sorunlarımı umursamıyordu.
O sadece, bir nesne fırlatmak istiyordu!

Tribünler içinde cebinde taşınırken, şunu fark ettim:
Benim özgürlüğüm artık elimde değil!

Hegel şöyle diyordu:
"Gerçeklik, öz ile biçimin birleşimidir."
Benim özüm su akıtmaktı,
Ama şimdi biçimim bir mermi gibi sahaya atılmaktı.

Ve o an geldi… Fırlatıldım!

Musluk uçmaz. Ama ben uçtum!

Havada süzülürken, tüm filozofların sözleri beynimde yankılanıyordu.
"Her şey akıyor," dedi Herakleitos.
"İnsan kendi kaderini yaratır," dedi Sartre.
"Ama ben bir insan değilim!" diye düşündüm.
Ben kendi kaderimi yaratmadım. Ben sadece bir musluk olarak yaratıldım.

Ve BAM! Yan hakemin kafasına çarptım.

Hakem yere yığıldığında tribünlerden çığlık yükseldi.
Gazeteler beni suçladı.
Ama suçu gerçekten ben mi işlemiştim?

Aristoteles’in sözleri yankılandı:
"Adalet, herkesin hak ettiğini almasıdır."
Ama ben musluk olduğum için adaletten mahrum kaldım.
Kimse beni fırlatanı suçlamadı.
Kimse beni yıllarca unutanları suçlamadı.

Beni yalnızca bir başıboş musluk olarak gördüler.
Ve benim suçlu olup olmadığımı sorgulamadan hüküm verdiler.

Platon’un mağara alegorisi geldi aklıma…
"Gerçeklik, gördüğümüzden fazlasıdır."
Ama benim gerçeğim yalnızca bir skandal olarak kalacak.

Ve belediye karar verdi:
"Başka muslukların suça karışmasını önlemek için, tüm musluklar denetlenecek!"

Böylece tarih yazıldı…
Benim hikâyem, asla kendi seçimimle yazılmamıştı.
Ama artık bir futbol efsanesi olarak tarihe geçti.

Su akıtmasam bile, adım sonsuza kadar akacak…

Yazarın Diğer Yazıları