İhsan Tarakçı

Tüket, Öyleyse Varsın

İhsan Tarakçı

Karl Marx, “İnsanın düşünmemesi normaldir, düşünmesi değil...” der. 

İnsanın düşünmeyen bir varlık olmasını, temel ihtiyaçları için markete giren, ama gereksiz bir ürün alarak çıkan insan metaforuyla anlatır. İnsan mağazaya süt almak için girer. Sakız alarak çıkar. Niye? Çünkü sakızın ambalajı daha güzeldir de ondan… 

Bu kısa ama çarpıcı örnek, modern dünyanın insanını belki de en sade biçimiyle özetler: düşünme yetisini değil, arzularını tatmin eden bir varlık…

Bugün artık düşünmeyen insan, üretim araçlarının değil, arzularının kölesidir. Marx’ın “meta fetişizmi” olarak tanımladığı olgu, tam da burada devreye girer. Nesneler, sadece işlevleriyle değil, onlara atfettiğimiz duygusal, kültürel, hatta kimliksel anlamlarla birer “put” hâline gelir. Sakız artık bir sakız değildir; bir “benlik göstergesi”, bir “seçim özgürlüğü” yanılsamasıdır.

Jean Baudrillard’ın “Tüketim Toplumu” eserinde belirttiği gibi, modern insan artık ihtiyaçlarını değil, sembolleri tüketir. Ambalaj, reklam ve marka kimliği; hepsi birer “yeni mitoloji”dir. Market raflarında dizili ürünler, tapınağın kutsal objeleri gibidir. Her biri bize fısıldar: “Beni al, daha mutlu olacaksın.”

İnsan bu noktada düşünmeyi bırakır; çünkü düşünmek rahatsız eder. Düşünmek, seçimlerinin arkasındaki manipülasyonu görmek demektir. Oysa modern sistem, bireye tam da bu rahatsızlıktan kaçış sunar.

Hızlı tüketim, kolay mutluluk, anlık tatmin…

Sokrates “Kendini bil” derken, insanın özüne dönmesi gerektiğini vurguluyordu. Ancak bugünün insanı kendini bilmekten çok, kendini “satın alarak” tanımlamaya çalışıyor. Kıyafet markaları, telefon modelleri, tatil rotaları… Hepsi bir kimlik inşasının parçası…
Heidegger’in deyimiyle insan, “Das Man”ın yani herkesin dünyasında kaybolur. Artık “ben” değil, “herkes gibi olan ben” vardır.

Marx’ın örneğinde sakız, aslında sadece bir başlangıçtır. Her gereksiz tüketim eylemi, düşünmenin biraz daha geriye itildiği bir anı temsil eder. Gerçek özgürlük, raflardaki ürünler arasından seçim yapmakta değil, neden seçim yaptığımızı sorgulamakta yatar.

Modern çağın en büyük devrimi, belki de Marx’ın istediği gibi üretim araçlarının değil, düşünme yetisinin yeniden insana kazandırılması olacaktır. Gerçek devrim, raflarda değil; zihinde başlayacak. Ve belki bir gün, o sakızı eline alan biri durup düşünecek…

“Ben mi seçiyorum, yoksa biri benim yerime mi seçiyor?”

O zaman, işte o an, insan yeniden insan olmaya başlayacak…

 

Yazarın Diğer Yazıları