“Bir şehir sadece yolları, binaları ve meydanlarıyla değil; yetiştirdiği insanlarla, taşıdığı hafıza ve vakarla var olur.”
Son yıllarda ilimizin çeşitli bölgelerinde uygulanan siyasal stratejiler, sadece ekonomi ya da güvenlik alanlarını değil; toplumun ruhunu, şehrin kimliğini, hatta insan onurunun algılanış biçimini de etkilemektedir. Bu çerçevede, dikkatle incelenmesi gereken örneklerden biri, sistemli bir şekilde yürütülen anti-Palu siyasetidir. Görünüşte sadece bir ilçenin adı olarak geçse de Palu, ülke sınırlarını aşmış bir bölgenin adıdır. Bu bölge Kovancılar, Arıcak, Alacakaya, Beyhan, Üçocak, Bükardi, Erimli gibi İlçe ve beldeleri de kapsamaktadır.
Hülasa son yıllarda Elâzığ’da uygulanan politik uygulamalardaki meselenin özü çok daha derindir: Bir halkın değersizleştirilmesi, bir duruşun göz ardı edilmesi, bir bellek silme operasyonudur bu.
Palu denildiğinde sadece bir coğrafya değil, aynı zamanda bir duruş hatırlanır. Bu duruş, edebiyatın şairane diliyle değil, hayatın sert gerçeğiyle biçimlenmiştir. Palulu insanlar yiğitlikleriyle, sözünün eri oluşlarıyla, devletine ve milletine sadakatleriyle tanınırlar. Onların kahramanlığı, bugünlerde moda olan ‘kurgusal efsaneler’ gibi vitrin süsü değil, tarihsel gerçekliğin içinden süzülen birer erdem örneğidir. Tıpkı rahmetli Ali Rıza Septioğlu gibi.
Palu, yalnızca mertlik ve yürekle değil; aynı zamanda vakur bir zekâ ile de anılır. Palulu insan, kendi değerini dışardan değil, kendi iç dünyasından alan; toplumun sürüklediği yöne değil, toplumu yöneten ve yönlendiren bir vakara sahiptir.
Ne zaman ki bir senaryo, bilinçli ve düzenli adımlarla sahneye kondu; ne zaman ki Palulu kimliği, bazı güç odaklarınca rahatsız edici bulunmaya başlandı, işte o zaman bu şehir gerçek anlamda sahipsiz bırakıldı. Bu sadece idari veya siyasi temsilciliğin azaltılmasıyla sınırlı kalmıyor. Palu; şehrin karar mekanizmalarının dışında tutulmaya, kültürel kimliği göz ardı edilmeye, toplumsal hafızası örselenmeye çalışılıyor. Bu duruşa yapılan sinsice saldırı, yalnızca bir kimliğe değil, bir ahlak anlayışına, bir insanlık anlayışına yapılmış oluyor.
Elbette bu tarz eleştiriler dile getirildiğinde, hemen etnosentrik milliyetçilik suçlaması yapılır. Fakat burada savunulan şey bir ırk ya da soy üstünlüğü değil; yıllar boyunca adalet, mertlik ve liyakatle anılmış bir kimliğin yok sayılmasına karşı haklı bir itirazdır.
Bilinmelidir ki, Palu halkının zekâsı, öyle kolayca manipüle edilebilecek düzeyde değildir. Palulunun algı oyunlarına karnı toktur; çünkü zihinleri, başkalarının gölgesinde değil, kendi akıl ve iradesiyle aydınlanır. Ve unutulmamalıdır ki: Palulunun zekâsı, bazılarına zekât olarak verilse yine de fazla gelir.