Zaman su gibi akıyor, rüzgar gibi geçti misali.
6. yaşımıza merhaba diyoruz bugün.
Dolu dolu bir beş yılı geride bırakmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
Eğilmeden, bükülmeden gireceğimiz 6. yılımızın da mutluluğunu…
Tarzımız, üslubumuz farklıydı hep.
Çizgimiz hiç ama hiç değişmedi.
Safımızı da yönümüzü de hiç değiştirmedik.
Belki de bu yüzden olmadık etiketler, yaftalar yapıştırılmaya çalışıldı.
Hak etmediğimiz hakaretlere, iftiralara maruz kaldık; küfürler işittik.
Eleştirdik, yanlış anlaşıldık; alkışladık, yine yanlış anlaşıldık.
Birilerine şirin görünme gibi bir derdimiz olmadı.
Kimsenin sırtından prim yapma ihtiyacı da duymadık.
Birilerinden bir şeyler yutarım sevdasına da kapılmadık, çok şükür.
Yapılan her yanlış işi yazmaktan geri durmadık.
Algı yaratmak yerine, yaratılmaya çalışılan algıları teker teker bozduk hep.
Bu şehirde ne diyeceği merakla beklenen, ne dediği günlerce konuşulan olduk.
Dosta güven, düşmana korku saldık.
Kimselerin görülmesini, duyulmasını istemediği en ince ayrıntıları biz açıkladık.
İnsanların gözünün içine baka baka yalan söyleyenlerin yalanlarını belgelerle suratlarına çarptık.
Köşe yazılarımızda içimizden ne geldiyse onları yazdık.
Allah’a şükür, kimsenin tetikçisi olmadık.
Kimsenin bizim alkışımıza ihtiyacı olmadığını çok iyi biliyoruz.
Bizim de kimsenin alkışına ihtiyacımız yok.
Beş yılda yaşadıklarımız “yazsam roman olur” misali…
“Bu dağ ne rüzgarlar gördü” türünden…
Hakkımızda olmadık iftiralar atanları da gördük, sırtımızdan prim yapanları da.
Üç kuruşa bizi satanları da gördük, bizimle aynı karede görünmemek için fersah fersah kaçanları da.
Dostu da, düşmanı da gördük; büründükleri dost kisvesinde yüzümüze baka baka kuyumuzu kazanları da.
Dev görünüp cüce çıkanları da gördük, adam görünüp fos çıkanları da.
Verdiğimiz değeri farklı yorumlayıp kendini olmadık rollere sokanları da…
Bizi yok sayanları da gördük, bizi hafife alma gayreti içinde olanları da.
Kapımızı açmaktan kaçınanları da gördük, kahvenin hatırını bir çırpıda unutanları da.
“Onu gazeteciden sayan kim?” dedikten sonra açtığı çukura düşen müdür beyi de…
Kıymet bildik, hatır bildik, adap bildik, edep bildik.
Üslubumuzda kuyumcu terazisi hassasiyetinde olmaya dikkat ettik.
Düşmandan gelen taşa kaya ile cevap verdik; dosttan gelen kayaya “eyvallah” dedik.
“Herkes kendine yakışanı yapar.” diyerek biz de kendimize yakışanı yaptık.
Evet, altıncı yaşımıza girdik bugün.
Dün olduğumuz gibi olmaya, Muhammed Ali gibi “I float like a butterfly and sting like a bee.” demeye devam edeceğiz.