Geçen gün gardaşımla sohbet ediyoruz.
“Kusura bakma abi” dedi bana.
“Mesleğinle duygularını karıştırıyorsun.”
Deyince bir an duraksadım.
Mesleği anlamıştım da duyguları anlayamamıştım.
“Duygularını derken?” dedim.
“Sevdiğini aşırı seviyor, sevmediğini de ölümüne sevmiyorsun” dedi.
“Ve her ikisini de apaçık yapıyorsun.”
Deyince biraz düşündüm.
“Haklısın” dedim.
“Ama benim tarzım bu” dedim kendisine.
Ben ne ot’um ne robot.
Benim de elbet duygularım var.
Bugüne kadar sevdiklerim için yaptığım haberlerde ve yazdığım yazılarda duygusal davrandığım ve onlara özel ayrıcalık gösterdiğim doğrudur.
Bunu da göstermekten zerre kadar gocunmadım, gocunmam da.
Ama sevmediklerim için yaptığım haberlere, yazdığım yazılara özellikle duygularımı katmamaya itina gösterdim.
Yaşananları kendi yorumumu katmadan, belgelerle ve net bilgilerle kaleme aldım.
Çünkü biliyorum ki bu haber ve yazılara gerçek duygularımı katsam, off the record bilgilere yer versem büyük kıyamet kopardı.
“Bence iyi bir tarz değil, istersen bir daha düşün” dedi.
Konuyu o an için kapattık.
Sonradan bu konuyu oldukça uzun düşündüm.
Malum, bu aralar düşünmeye epeyce bol zamanım var.
Beni yakından tanımayanlar sevimsiz, duygusuz, hain, buzdolabı gibi bir adam olduğumu iddia ederler.
Hatta ve hatta bende insan sevgisi olmadığını ve hainliğin kitabını yazdığımı ifade edenler bile oldu.
Ama beni yakından tanıyanlar aslında çok sevimli, aşırı duygusal, içi insan sevgisiyle dopdolu ve mikrodalga fırın gibi sımsıcak biri olduğumu iyi bilirler.
Tüm bunlara rağmen gardaşım bile “İstersen biraz daha düşün” dediğine göre vardır bir bildiği diyerek gardaşımın tavsiyesine uymaya karar verdim.
Nasıl olsa “Akıl yaşta değil baştadır” ve “Akıl akıldan üstündür” demişler atalarımız.
Mademki ot yada robot olmam isteniyordu bende gereğini yapayım diye düşündüm.
Ama orada da bir sıkıntı oluştu.
Bunlar da benim kimyama ters.
Ne yapmalı, ne etmeli diye düşünürken,
Birden “Eureka, eureka!” demeye başladım.
Allah’tan Arşimet gibi hamamda değildim.
O anda mesleğimi duygularıma yer vermeden yapma şeklini buldum.
Bu saatten itibaren yapacağım her haberde, yazacağım her köşe yazısında duygularıma yer vermeyeceğim.
Çünkü Eylül ayından itibaren tüm haber ve yazılarımı yapay zekâ ile yapacağım.
Nasıl olsa yapay zekâ duygulara yer vermiyor.
Kimseler de yapay zekâyı sorgulamıyor.
Kimse de bana “Vay efendim, sen bu haberi niye yaptın, bu yazıyı niye yazdın?” diye soramaz ya.
Kimse de beni eleştiremez.
Derdi olan gidip hesabını yapay zekâ ile görür.
Ben artık yan gelip yatacam.
Boş zamanlarımda düet yapıp, zamanı gelince de siyasete de geri dönecem…