Mehmet Şağbanşua

İhtiyacımız Var

Mehmet Şağbanşua

Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh), asr-ı saadetin en önemli şahsiyetlerinden biridir. 

İslam’ın doğuş döneminde Müslüman olmuş, hayatı boyunca Hz. Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanında bulunmuştur. Resûlullah’ın vefatından sonra Hulefâ-i Râşidîn’in ikincisi olarak İslam’a hizmetini sürdürmüş, adalet ve devlet yönetimindeki hassasiyetiyle tarihe damga vurmuştur. 

Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olmuş, “doğru ile eğriyi ayıran” anlamındaki Faruk unvanıyla anılmıştır.

Onun adalet anlayışını en güzel şekilde yansıtan pek çok kıssa nakledilmiştir. 

Bunlardan ilki, devlet malına gösterdiği titizliği ortaya koymaktadır. 

Bir gece halifelik makamında devlet işleriyle meşgulken, sahabeden biri kendisini ziyarete gelir ve selam verir. Ömer meşgul olduğu için selamı hemen almaz. İşini bitiren Ömer, önündeki mumu söndürür, başka bir mumu yakar ve ardından sahabenin selamını alarak onunla konuşmaya başlar. Sebebini soran sahabeye şu cevabı verir:

“Evvelki mum devlet hazinesindendi. Onun ışığında şahsi işlerimle meşgul olsaydım Allah katında sorumlu olurdum. Seninle devlet işi konuşmadığımız için kendi paramla aldığım mumu yaktım, gönül rahatlığıyla seninle konuşabilirim.”

Bu hassasiyet, Hz. Ömer’in devlet malına gösterdiği titizliği gözler önüne sermektedir.

İkinci kıssa ise adaletin kendi ailesi söz konusu olduğunda dahi tavizsiz uygulandığını göstermektedir. 

Oğlu Abdullah bir deve satın alır ve onu devletin develerini güden çobana teslim eder. Deve devletin otlaklarında otlayıp semirir. 

Bir gün Abdullah deveyi satmak için pazara götürür. Hz. Ömer de pazara uğrar ve kime ait olduğunu sorar. “Halifenin oğlunun” cevabını alınca canı sıkılır ve oğlunu çağırarak deveyi nasıl beslediğini sorar.

Abdullah durumu açıklayınca şu sözlerle tepki gösterir:

“Vay, ne güzel! Hem halifenin oğlu olacaksın, hem böyle iş edeceksin. Deveni devletin çobanı güdecek, devletin otlaklarında otlayacak, semirecek; sonra da satarken kârı sen alacaksın öyle mi? Bu adalet değildir!”

Ardından kesin bir kararla şöyle buyurur:

“Git deveyi sat. Aldığın bedeli kendine ayır, fazlasını ise götür, devlet hazinesine teslim et.”

Bu iki kıssa, Hz. Ömer’in adalet anlayışının ne denli köklü ve tavizsiz olduğunu göstermektedir. 

O, devlet malını korumada en ufak bir gevşekliğe izin vermemiş, en yakınlarına dahi ayrıcalık tanımamıştır. 

Bu yönüyle İslam tarihinde adaletin timsali olmuş, asırlar boyu devlet yöneticilerine örnek teşkil etmiştir.

Bugün de toplumların en çok ihtiyaç duyduğu şey işte bu anlayıştır: Devlet malına emanet gözüyle bakmak, yönetimde adaleti öncelemek, en yakınlarına dahi haksız bir ayrıcalık tanımamaktır. 

Eğer yönetenler ve yönetilenler, Hz. Ömer’in ortaya koyduğu bu hassasiyetle hareket etseydi; yolsuzluk, kayırmacılık, adaletsizlik ve güvensizlik toplumların en büyük yaraları haline gelmezdi.

Adalet, devletin temelidir. 

Adaletin olmadığı yerde güven; güvenin olmadığı yerde de huzur, kalkınma ve istikrar mümkün değildir. 

Hz. Ömer’in örnekliği, bugün bizlere bir kez daha hatırlatmaktadır ki: Toplumların bekası ve huzuru yöneticilerin adalet anlayışıyla doğrudan bağlantılıdır.

Bugün ne kadar da ihtiyacımız var Ömer’in yönetim anlayışına…

Yazarın Diğer Yazıları