Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, ihtişamlı saraylarda düzenlenen görkemli toplantı ve ziyafetler, ne vatandaşın derdine çare olmuş, ne cephedeki askerlerin feryadını bastırabilmiş ne de kötü gidişatı durdurabilmişti. Lüks ve gösterişin devlet aklının önüne geçtiği, torpil ve kayırmacılığın, ehliyetin ve liyakatin yerini aldığı her devlet, tarih boyunca hep aynı akıbete uğramıştır. Bugün düşülen bu durumdan tarihî süreçten ders alınarak kurtulunmazsa, tarih, tekerrür eden bir yazgı olmaya devam edecektir. Çünkü bir ülkede şatafat, israf ve torpilin yaygınlaşması, sadece ekonomik dengeleri değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı, kamu yönetimini, devletin gelişim ve değişimini derinden etkileyen çok yönlü bir soruna dönüşmektedir. Bunların biri birini beslemesi, ekonomik istikrarsızlığı ve sosyal adaletsizliği derinleştirerek, kamu kaynaklarının adil paylaşımını ve etkin kullanımını engellemektedir. Dünya Bankası'nın 2019 yılında yayımladığı raporda, kamu kaynaklarının lüks harcamalara ayrılması, halkın refah düzeyini yükseltecek ve istihdam sağlayacak projelerin hayata geçirilmesini engellediğini, eğitim, sağlık, altyapı, bilimsel araştırmalar ve sosyal hizmetler gibi diğer alanlara ayrılması gereken kamu kaynaklarını azalttığını belirtmektedir. Bu durum, ülkenin kalkınma hızını yavaşlatarak sosyal refah kalitesini düşürmektedir. OECD raporuna göre, aşırı ve verimsiz kamu harcamaları bir yandan devlet bütçesindeki açığın artmasına neden olurken, diğer yandan kamu borcunu arttırdığını göstermektedir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde toplum, yokluk ve sefalet içerisinde yaşarken, devletin israfa yönelmesi, halkın devlete olan güvenini sarsarak kitlesel hoşnutsuzluklara yol açmakta ve toplumsal nefreti körüklemektedir. Bütün bunlar ile birlikte torpil, bu tabloyu daha da karmaşık hâle getirerek liyakat’in göz ardı edilmesini sağlamakta ve kurumların verimliliğini düşürmektedir. Nitelikli ve yetkin bireylerin hak ettikleri pozisyonlara gelmesini engelleyen torpil, bireylerin emeklerinin karşılığını alacaklarına dair inançlarını yok etmektedir. Bu durum, bireylerin moral ve motivasyonlarını bozmakta ve fırsat bulanların yurtdışına gitmelerine neden olmaktadır. Bu şekilde oluşan beyin göçü, ülkenin yetişmiş insan kaynağını kaybetmesine, ekonomik büyümenin yavaşlamasına, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin sekteye uğramasına, nitelikli iş gücü açığının artmasına ve ülkenin uzun vadede rekabet gücünü kaybederek birçok alanda dışa bağımlı hale gelmesine neden olmaktadır. Bütün bunlar ile birlikte ortaya çıkan tablo, toplumun devlet ve kurumlarının tarafsızlığını sorgulamaya başlamasına, geleceğe dair umudunun kırılmasına ve aidiyet duygusunun zayıflamasına neden olmaktadır. Şatafat, israf ve torpili teşvik eden bir yönetim anlayışı, devleti, sadece toplum nezdinde değil, aynı zamanda uluslararası alanda da itibarsızlaştırmaktadır. Bu, özellikle yabancı yatırımcıların ülkeye gelmesini engellemekte ve ekonomik büyümeyi yavaşlatarak ülkenin küresel rekabet gücünü zayıflatmaktadır. Sonuç olarak, şatafat, israf ve torpilin bir ülkede kökleşmesi, sadece kısa vadeli ekonomik ve sosyal sorunları değil, aynı zamanda uzun vadeli yapısal çöküşleri de beraberinde getirmektedir. Bu durum toplumu, adaletsizlik, eşitsizlik ve güvensizlik sarmalına düşürerek umutsuzluğa sevk etmektedir. Bir ülkenin gerçekten kalkınması ve sürdürülebilir refaha ulaşması, adaletin, liyakatin ve şeffaflığın hâkim olduğu bir yönetim anlayışıyla mümkündür. Şatafatın yerine üretim, torpilin yerine liyakat, israfın yerine verimlilik esas alınarak yapılacak reformlar, geleceği şekillendirecek en önemli değişimler olacaktır. Ancak bu değişim, yalnızca yasalar ile değil, toplumun her kesimi tarafından benimsenen bir bilinç ve eğitim ile desteklenmelidir. Gelecek nesillere daha adil, güçlü ve müreffeh bir ülke bırakmak için bugünden atılacak her adım, yarının sağlam temellerini oluşturacaktır. Aksi takdirde, geçmişte olduğu gibi bugün de toplumun sessiz bir çöküş ile karşı karşıya kaldığı ve bu çöküşün toplumsal bedelinin çok ağır olacağı unutulmamalıdır…