Bir ülkenin tarım sektörü hem o ülkenin ekonomik ve sosyal yapısında hem de sağlıklı ve güvenli gıdaya erişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Fakat ne yazık ki son yıllarda uygulanan yanlış tarım politikaları, kötü gidişata karşı alınamayan önlemler tarım sektöründe ciddi bir çöküşe neden olmaktadır. Bu çöküşün birçok nedeni vardır. Bunlardan biri küresel iklim değişikliğidir ki TUİK’in verilerine göre, 2022'de Türkiye genelinde yıllık sıcaklık artışı 1.8°C olarak ölçülmüştür. Bu sıcaklık artışı, kuraklık ve düzensiz yağışlar ile birlikte tarımsal üretimi olumsuz etkilemiş ve 2023 yılındaki kuraklık nedeniyle örneğin buğday üretimi %10 oranında azalmıştır. Diğer bir faktör ise tarımda kullanılan su kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılmamasıdır. 2023 yılında tarımsal su kullanımının %80’i, yüzey suyu kaynaklarından sağlanırken, yeraltı su kaynaklarının kullanımı ise %30 oranında artmıştır. Ayrıca toprak erozyonu nedeniyle yılda yaklaşık 400 milyon ton toprak kaybı ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, belki de en önemlisi tarım sektörünün gelişimini destekleyen politikalar yetersiz kalmış ve 2023 yılında tarım destekleme bütçesi, Türkiye'nin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) sadece %0.8’i olmuştur. Bu oran, Avrupa Birliği ülkelerindeki ortalama destekleme oranının (%2.5) çok çok altında kalmıştır. Uygulanan tarımsal desteklerin üretime değil de doğrudan destek olarak çiftçiye verilmesi tarım için ayrılan kaynakların heba edilmesine neden olmaktadır. Bu nedenle tarımsal desteklerin daha etkin kullanılarak üretime dönüştürülmesi için hem iyi bir denetim mekanizması hem de gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Ülkemizde tarımsal faaliyette bulunan işletmelerin yaklaşık %80’i küçük ölçekli aile işletmeleridir. Bu işletmelerin girdi maliyetleri çok yüksek ve kar oranları çok düşüktür. TÜİK verilerine göre, 2022 yılındaki küçük ölçekli çiftçilerin girdi maliyetlerinin büyük ölçekli çiftliklere göre %25 daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle küçük işletmeler, yüksek girdi maliyetleri ve düşük verimlilik nedeniyle büyük işletmeler ile rekabet edememekte ve ürettikleri ürünleri çok düşük fiyatlara satmak zorunda kaldıkları için çoğu zaman maliyetini bile kurtaramamaktadır. Diğer önemli bir faktör ise kırsal alanlardan şehirlere göçtür ki bu durum tarımsal iş gücünde ciddi bir kayba neden olmuştur. 2023 yılında yapılan bir araştırmada kırsal nüfusun yıllık %2 oranında azaldığını ve bu durumun tarımsal iş gücünü %15 oranında azalttığını, tarım işçilerinin ortalama yaşının 50’nin üzerinde olduğunu göstermiştir. Bu durum tarım sektöründe çalışacak işçilerin bulunamadığını göstermektedir. Ayrıca tarımsal üretimlerde teknolojinin kullanımı çok sınırlı kalmıştır. 2022 yılında ülkemizde tarımda dijital teknolojilerin kullanım oranı %15 iken, bu oranın gelişmiş ülkelerde %40'ın üzerinde olduğu görülmektedir. Özellikle kırsal alanlardaki tarımsal faaliyetlerin geleneksel yöntemler kullanılarak devam ettirilmesi üretimdeki verimi oldukça düşürmektedir. Ne yazık ki hem Tarım İl Müdürlükleri hem de İlçe Tarım Müdürlükleri bu anlamda ciddi çalışmalar yapmamaktadır. Diğer önemli bir faktör tarım ürünlerinin dağıtımı ve pazarlanmasında yaşanan sorunlardır ki bu problem hem çiftçilerin gelirlerini düşürmekte hem de onları piyasayı belirleyen büyük tüccarların insafına bırakmaktadır. 2023 yılında tarımsal ürünlerin perakende satış fiyatı, üreticinin tarlada satış fiyatının ortalama %50 üzerinde iken bugün bu oran çok daha yüksektir. Bu yüzden birçok çiftçi ektiği ürünün hasadını yapamamakta ve pazara sürememektedir. Hal böyle olunca tüketiciler çok yüksek fiyatlara tarımsal ürünleri almak zorunda kalmaktadır. Tarım sektöründeki bu çöküş, birçok çiftçinin üretimden vazgeçmesini zorunlu hale getirirken, ülkenin tarımsal ürünlerde dışa bağımlı hale gelmesine sebebiyet vererek ekonomik kayıplarını artırmaktadır. Bu kayıplar özellikle kırsal alanlarda nüfusun daha da azalmasına neden olurken, sosyal yapıyı bozmakta ve toplumsal eşitsizliği artırmaktadır. Örneğin 2023 yılında kırsal bölgelerdeki yoksulluk oranı %18 olurken bu bölgelerde yaşanan ekonomik sıkıntılar, sosyal sorunları da derinleştirmiştir. Bununla birlikte tarımda yaşanan sorunlar, gıda güvenliğini ve gıda arzını tehdit etmekte ve gıda fiyatlarını her geçen gün daha çok artırarak tüketicilerin mevsiminde bile başta sebze ve meyve olmak üzere diğer tarımsal ürünleri çok yüksek fiyata almak zorunda bırakmaktadır. Bu durum, özellikle dar gelirli kesimler üzerinde olumsuz etkiler yaratarak birçok insanın yetersiz beslenmesine neden olmaktadır. Örneklerini çoğaltabileceğimiz tarım sektöründe ki çöküş, çok boyutlu bir sorun olup çözümü ülkenin geleceği ve sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle üreten çiftçilerin başta mazot ve gübre olmak üzere diğer girdi maliyetlerini düşürecek ve çiftçileri üretime teşvik edecek yeni destek paketlerinin hayata geçirilmesi önemlidir. Aksi takdirde çiftçilerin problemleri çözülemediği takdirde tarımsal üretim her geçen yıl azalacak ve ülkemiz tarım alanında tamamen dışa bağımlı hale gelecektir. Bu durum ülkeyi hem ekonomik ve sosyal açıdan hem de gıda güvenliği ve sağlıklı gıda arzı bakımından zora sokacaktır. Unutulmamalıdır ki üretim yapmayan toplumlar ithalata yönelir ve artan ithalat, ülkenin dışa bağımlılığını artırarak bağımsızlığını riske eder…