Erdem ve cehalet, insan yaşamını doğrudan etkileyen iki temel unsurdur. Erdem, bireyin temel ahlaki değerlere sahip olmasını sağlarken, cehalet, bireyin bu değerlerden uzaklaşmasına, önyargılar ile hareket ederek hem kendine hem de çevresine zarar vermesine yol açmaktadır. Bu nedenle erdem, bireye huzur ve mutluluk getirirken, cehalet ise bireyi karanlığa doğru sürüklemektedir. İslam’da erdem, imanın ahlaka yansıyarak ihlasa dönüşmesi, cehalet ise hakikatten uzaklaşarak nefsin esiri olmak şeklinde değerlendirilmektedir. Bu yüzden cehalet karanlık ile erdem ise aydınlık ile özdeşleştirilmektedir. Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflar erdemi yaşamın merkezine yerleştirirken cehaleti hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük bir tehdit olarak değerlendirmişlerdir. Modern psikoloji, sosyoloji ve nörobilim alanlarında yapılan araştırmalar, erdemli ya da cahilce davranışların yalnızca bireysel tercihler ile değil, aynı zamanda biyolojik ve çevresel faktörlere de bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Beyin yapısı, genetik özellikler, erken dönem yaşam deneyimleri, eğitim düzeyi ve sosyal çevre gibi birçok faktör, bireyin erdemli davranışlar geliştirmesinde belirleyici rol oynamaktadır. “İnsan, çevresindeki beş kişinin ortalamasıdır” sözü bu bilimsel bulgular ile örtüşmektedir. Akademik çalışmalar, erdemli bireylerin olaylara çok yönlü bakabildiğini ve empati kurarak sağlıklı kararlar alabildiğini, cahil bireylerin ise siyah-beyaz düşündüklerini ve farklı görüşlere direnç gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Halk arasında kullanılan “Cahile laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan zordur” sözü ortaya konulan bu bilimsel veriler ile örtüşmektedir. 2019 yılında Nature Human Behaviour dergisinde yayımlanan bir çalışma, bilgi düzeyi yüksek bireylerin empati ve ahlaki muhakeme becerilerinin gelişmiş olduğunu, düşük bilgi düzeyindekilerin ise bu becerilerden yoksun olduğunu ve sahip oldukları sınırlı yeteneklerini ise abarttıklarını göstermiştir. Bununla birlikte erdemli bireylerin duygusal zekâ düzeylerinin de daha yüksek olduğu, bu bireylerde ayna nöron sistemlerinin daha aktif çalıştığı ve bu sayede başkalarının duygularını daha iyi anlayabildikleri belirlenmiştir. Frontiers in Psychology dergisinde 2020 yılında yayımlanan bir başka araştırma ise düşük ayna nöron aktivitesine sahip bireylerin empati kurmakta zorlandığını ve bu durumun cehalet ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu yüzden empati eksikliği, cehaletin belirgin özelliklerden biri olarak öne çıkmakta, bireylerde önyargı ve ayrımcılık eğilimini artırmaktadır. Sosyal psikoloji alanında yapılan çalışmalar, cahil bireylerin kimliklerini daha çok grup aidiyeti üzerinden tanımladıklarını ve farklı gruplara karşı olumsuz tutumlar geliştirdiklerini ortaya koymaktadır. Buna karşın erdemli bireyler ise farklılıkları tehdit olarak değil, toplumsal zenginlik olarak değerlendirdiklerini göstermektedir. Lawrence Kohlberg’in ahlaki gelişim kuramı insanların ahlaki yargılarını altı aşamalı bir süreç ile geliştirdiklerini belirtmektedir. Cahil bireyler genellikle "itaat ve ceza" odaklı ilk evrede kalırken, erdemli bireyler "evrensel etik ilkeler" düzeyine kadar çıktıklarını belirtmektedir. Bu yüzden erdemli bireylerin toplumsal işleyişe olumlu katkılar sunduğunu ve cahil bireylerin ise toplumsal yozlaşmayı teşvik ettiğini vurgulamıştır. Toplumda örnek alınan rol modellerin niteliği de bu süreçte belirleyici olmaktadır. Erdemli rol modeller, bireylerin olumlu yönde gelişmelerini teşvik ederken, cahil rol modellerin ise kutuplaşmayı ve yozlaşmayı artırarak toplumsal dokuyu zayıflatmaktadır. Bu etki yalnızca kültürel değil, ekonomik ve politik düzeyde de kendisini göstermektedir. Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’un Ulusların Düşüşü adlı eseri, cehalet ve kurumsal yozlaşmanın ekonomik kalkınmayı nasıl sekteye uğrattığını çarpıcı şekilde gözler önüne sermektedir. Sonuç olarak, erdemli bireyler bilimsel düşünce, empati ve adalet ilkeleriyle hareket ederken, cahil bireyler önyargı, korku ve basite indirgenmiş düşünce kalıpları ile hareket etmektedir. Bu nedenle erdemli bir toplumun inşası için erdemin üzerindeki cehalet gölgesi kaldırılmalıdır. Fakat bu sadece bireysel çabalar ile değil, bütüncül ve sistemli dönüşümler ile mümkündür. Bu nedenle yapılacak eğitim reformları, sosyal politikalar ve kültürel etkinlikler gibi birçok unsur ile bireylerin düşünsel gelişimi desteklenmelidir. Çünkü cehalet bir tercih iken, erdem bilinçli, sürdürülebilir ve emek isteyen bir çabanın ürünü olarak ortaya çıkmaktadır…