Prof. Dr. Mehmet Çavaş

Modern Çağın Sessiz Salgını!

Prof. Dr. Mehmet Çavaş

Günümüz modern toplumlarında, hızlı ve değişken yaşam biçimi, birçok sosyal ve psikolojik soruna neden olmaktadır. Bu sorunların başında birçok insanın kalabalıklar içerisinde yaşadığı yalnızlıktır. Yoğun yaşam temposu, teknolojik gelişmeler ile birlikte sosyal bağların zayıflaması gibi birçok etken bireyleri sosyal yaşamdan uzaklaştırarak yalnızlaştırmaktadır. Yalnızlık, sadece duygusal bir durum değil, aynı zamanda birçok sağlık sorununa da yol açan ve dikkate alınması gereken önemli bir husustur. Kişinin yaşadığı sosyal çevre ile ilişki kuramaması sonucu ortaya çıkan yalnızlık, gençler başta olmak üzere birçok bireyin yaşamını olumsuz etkilemektedir. Yalnızlık, sadece fiziksel bir soyutlanma değil aynı zamanda duygusal, sosyal ve varoluşsal boyutlarda yaşanan bir durumdur. Duygusal yalnızlık, bireyin çevresinde duygularını paylaşabileceği, güvenebileceği ve kendisini dinleyecek veya anlayacak birilerinin olmayışından kaynaklanmaktadır. Sosyal yalnızlık, bireyin kendini bir topluluğa ya da gruba ait hissetmemesi olup genellikle yeni bir şehre taşınan, okul ya da iş değiştiren bireylerde daha sık görülen bir durumdur. Varoluşsal yalnızlık ise bireyin hayatın anlamını sorgularken kendi varlığı ile baş başa kalması sonucunda ortaya çıkan ve kişiyi derinden etkileyen bir yalnızlık durumudur. Fakat bugünün modern dünyasında yalnızlığa neden olan faktörler çok katmanlı olup hem bireysel hem de toplumsal dinamiklerden beslenmektedir. Dijitalleşmenin hız kazanması, yüz yüze iletişimde azalma, sosyal ilişkilerde ortaya çıkan kopukluk ve güven duygusunun zayıflaması gibi birçok faktör bireyleri daha yalnız bir yaşam tarzını tercih etmelerine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, günde iki saatten fazla sosyal medya kullanan bireylerin kendini yalnız hissetme oranı %30 daha fazla olduğunu göstermektedir. Özellikle şehir yaşamının getirdiği yoğun tempo hem sosyal ilişkileri hem de komşuluk ve akrabalık bağlarını zayıflatarak bireylerin sosyalleşmelerini sınırlamaktadır. Psikolojik ve kişisel özellikler de yalnızlığı tetikleyen önemli faktörlerdir. Bireyin özgüven problemi yaşaması sosyal ortamlardan uzak durmasına yol açarken, mükemmeliyetçilik ve beklentilerin yüksek olması da hayal kırıklıklarına sebep olmakta ve bireyleri sosyal yaşamdan koparmaktadır. Kaygı bozuklukları ve depresyon gibi ruhsal bozukluklarda bireylerin diğer insanlar ile sağlıklı ilişkiler kurmasını zorlaştırmaktadır. Özellikle gençlerde çevresel değişimler, yaşlılarda emeklilik, eş kaybı ve fiziksel rahatsızlıklar yalnızlığı derinleştiren önemli etkenlerdir. Yapılan araştırmalar, yalnızlığın hem psikolojik hem de fizyolojik olarak ciddi sorunlara yol açtığını ortaya koymaktadır. Psikolojik açıdan, depresyon ve anksiyete riskini artırırken, uyku kalitesini düşürmekte ve bireyin benlik algısını zayıflatmaktadır. Fizyolojik açıdan ise bağışıklık sistemini zayıflatmakta ve hastalıklara karşı vücut direncini düşürmektedir. Örneğin, yalnızlık yaşayan bireylerde kalp krizi riskinin %29 oranında daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu bağlamda, yalnızlığın bireysel ve toplumsal etkilerini azaltmak için etkili stratejilerin geliştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bireysel düzeyde, sosyal becerilerin artırılması, iletişim kurslarının düzenlenmesi, bireylerin gönüllülük faaliyetlerine katılımlarının sağlanması ve psikoterapi gibi yöntemlerin uygulanması yalnızlıkla mücadelede önemli araçlar olarak görülmektedir. Toplumsal düzeyde ise devletin destekli programlar ve yerel yönetimlerin hayata geçirdiği sosyal projeler kilit rol oynamaktadır. Danimarka, Japonya ve İngiltere gibi ülkelerde kurulan Yalnızlık Bakanlıkları konunun ne denli ciddi bir mesele olduğunu gözler önüne sermektedir. Ayrıca, yerel yönetimlerin yaşlılar ve gençlere yönelik sosyal kulüpler oluşturması, toplumun farklı kesimlerini bir araya getirerek sosyal bağlar kurmasını sağlaması önem arz etmektedir. İş yerlerinde esnek çalışma saatleri ve takım içi sosyal aktiviteler de çalışanların sosyal destek sistemlerine daha kolay ulaşmasına yardımcı olacaktır. Teknolojinin yalnızlığa olan olumsuz etkileri göz ardı edilmemeli, ancak teknoloji doğru kullanıldığında yalnızlıkla mücadelede destekleyici bir rol oynayabileceği de bilinmelidir. Örneğin, çevrim içi terapi hizmetleri ve destek grupları, bireyler için erişilebilir ve etkili psikolojik destek kaynakları olarak etkili olmaktadır. Sonuç olarak, yalnızlık modern çağın sessiz ve görünmeyen bir salgınıdır. Bu soruna dair toplumsal farkındalık oluşturulmaz ve etkili çözüm yolları zamanında geliştirilmez ise, yalnızlık hem bireylerin yaşam kalitesini hem de sağlık sistemlerini olumsuz etkilemeye devam edecektir. Ancak doğru stratejiler ile bu sorun ile başa çıkmak mümkündür. İnsan, doğası gereği sosyal bir varlık olup sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için gerçek, içten ve derin sosyal ilişkilere ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle her geçen gün yalnızlığa sürüklenen bireylerin bu durumdan kurtarılarak sosyalleştirilmesi, sağlıklı bir toplumun inşası açısından hayati önem taşımaktadır…

 

Yazarın Diğer Yazıları