2000’li yıllardan sonra yükseköğretimde gelişim gösteren iki konu ön plana çıkıyor. Bunlardan biri “yükseköğretime erişim oranının artırılması”, diğeri ise “bilgi ekonomisi ve uluslararası sıralamalarla ortaya çıkan “araştırma odaklı üniversite modelinin” geliştirilmesi”.
Örneğin, ülkemizde 7 940 136 öğrencisi sayısıyla Avrupa’da yükseköğretime erişimde birinci sırada yer alıyor (2019-2020 Yükseköğretim İstatistikleri).
Bu çağda eğitimin önemli başlıklarından biri de açık bilim ve açık erişim olduğu gözüküyor.
11. Kalkınma Planı’nda da yer alan, üniversitelerin dijital çağa ayak uydurması ve bilgiye ulaşımda açık erişim ve açık bilim uygulamalarının hayata geçirilmesi amacıyla, açık erişim altyapılarıyla uyumun sağlanmasının hedeflendiğini de görüyoruz.
Bu yıl itibariyle 207 üniversiteden 158 üniversitede açık akademik arşivlerin kurulumu tamamlanmış durumda.
Tarihsel olarak bakıldığında, dünya genelinde “araştırma üniversiteleri” sıralamasında bulunan ilk 10 üniversitenin kuruluş yılları 1096 yılı ile 1891 yılları arasına tekabül etmektedir (Oxford Üniversitesi, California Teknoloji Enstitüsü gibi).
2019 yılı verilerine göre dünyada 1000’in üzerinde araştırma üniversitesi (%40’ı Avrupa ülkeleri) hizmet vermektedir.
Ülkemize araştırma üniversitesi olgusu 2017 yılı itibariyle girdi ve şuan 11 üniversitemiz eğitim-öğretimine devam etmektedir.
Bu üniversite yapısının bir ideal ve bir model çerçevede değerlendirildiği takdirde ülkemizde iyi sonuçlara ulaşacağı düşüncesini taşımaktayım.
Yeni nesil üniversitelerin konuşulduğu dünyada, artık üniversitelerin amaçlarının tarihi ve coğrafi şartlara göre büyük değişimler gösterdiğini de görüyoruz.
Üniversitelerde önümüzdeki 10 yıl içerisinde yoğun bir şekilde gündemimizde olacak konuların temelinin “yeni teknolojilerin temin edilmesi”, “bu teknolojilere yönelik insan kaynağının oluşturulması” ve “uygulamaya geçilmesi” olacağını söyleyebiliriz.
YÖK’te ülkemizin ve dünyanın önceliklerine göre öncelikli alanlarını belirlemiş durumda görünüyor: siber güvenlik, robotik, nörobilim, ağ teknolojileri, makine öğrenme ve yapay zeka gibi.
Aslında bu tür dijital teknolojilerin hayata girmesiyle, ülkemizde geleneksel yöntemlerden vazgeçmeyen şirketlerin son 20 yıl içerisinde 250’ye yakınının kapandığı da ifade ediliyor.
Hala geleneksel olgular ve alışkanlıklardaki bu sarsıntılar devam ediyor!
Bu kapsamda Dünya Ekonomik Forumu 10 yıl içerisinde ortalama 1,7 milyon yeni iş sahasının oluşacağını da vurguluyor.
Şuan ülkemizde yükseköğretim kurumlarında yüksek lisans 297001 öğrenci ve 101242 doktora öğrencisi eğitim-öğretimini devam ettiriyor (2019-2020 Yükseköğretim İstatistikleri).
Şuan Pandemi sürecini dikkate alacak olursak dijital teknolojilerin dünyadaki etkileri devam ediyor.
Bu gelişmelerin yanında YÖK’ün son dönemlerde toplumdaki rahatsızlıklara kulak vermesi de üniversitelerin geleceği açısından önemli bir gelişme.
Örneğin, Mart 2021 içerisinde liyakat temelli olarak Öğretim Üyesi kadrolarına atamalarda tez veya uzmanlık tezi isimlerinin tamamı veya bir bölümünün yazılması kaldırıldı. Artık bir adayı tanımlayan özel koşullara da yer verilemeyecek!
Bu önemli kararı uygulayacak üniversite yöneticilerinin de toplumun beklentilerine kulak vermesi çok büyük bir önem taşıyor!
Yine bu hafta yükseköğretimde “kalite ve liyakatı” konu alan yeni düzenlemeler hayata geçirildi.
Örneğin, araştırma üniversitelerinde “öncelikli alan araştırma görevlisi seçiminde” yabancı dil puanı ve ALES’in etki oranları artırıldı.
Buraya kadar olumlu cümlelerle geldik.
Aslında konuyla alakalı ana sorularımız şu şekilde mi olmalı:
Toplum olarak neden hep olumsuzluklar gündemimizi meşgul ediyor?
Gündemi takip ettiğimizde bütün söylemler ve reformlar hukuk ve ekonomi üzerine!
Eğitim alanında reformlar gerçekleşmeden bu alanlarda reformlar yapmak mümkün mü?
Tabi burada kaçırılmaması gereken problemlerin ana kaynağını, eskiden kalıcı olarak yapılmayan reformlar olarak görmek gerekir.
Ülkenin önceliklerinde eğitim de ayrıca olması gerekmez mi?
Dünyanın, ülkenin ve şehirlerin sosyal hayatı ve ekonomisi ile güçlü bir ilişki kuran üniversiteleri konuşma zamanı gelmedi mi?
Yöneticilerin ve siyasilerin değişen toplumun dinamiklerini eğitim ekseninde de kaçırmaması artık bir elzem.
Görüşmek dileğiyle……