Zakir Özbey

İlin Gelişimini Kim Tutuyor?

Zakir Özbey

Bazı şehirler vardır; potansiyeliyle, konumuyla, tarihiyle çok şey vaat eder. Ama sonra dönüp bakarsınız ki yıllar geçmiş, dünya değişmiş, şehir yerinde saymış. Neden? Çünkü değişime en çok direnenler, en çok imkânı olanlardır.

Evet, bir süredir düşünüyorum: Bizim ilimizin gelişiminin önünde kim duruyor?

Cevap basit: Zenginlerimiz, seçkinlerimiz, karar alıcılarımız... Yani en fazla söz sahibi olması gerekenler.

Değişim İstemeyenler

Girişimcilik neredeyse yok denecek kadar az. Kolektif akıl dediğimiz şey sadece nutuklarda kalıyor. Herkes bireysel derdinde. Bencillik had safhada. Alışkanlıklar, iş yapma biçimleri, kurumların işleyişi; hepsi 1990’lardan fırlamış gibi.

Ar-Ge? İnovasyon? Dijital okuryazarlık? Bunlar hâlâ “lüks” sayılıyor. Oysa çağ değişti. Dünya ileri giderken biz yerimizde bile saymıyoruz; geriye düşüyoruz.

Kurumlar Yerinde Sayıyor

Üniversite-sanayi iş birliği yok denecek kadar zayıf. Profesyonel yöneticiler yok denecek kadar az. Yetişmiş insan gücü yetersiz. Kurumlar hantallaşmış. Koordinasyon eksikliği diz boyu. Ne kamuda ne özel sektörde veriye dayalı yönetim anlayışı var.

Siyaset mekanizması ise güçlü olanın elinde. Mevki ve makamlar, kişisel kariyerin, siyasi geleceğin veya sosyal statü kazanmanın bir aracı haline gelmiş. Rant ve adamcılık düzeni, liyakati ezip geçiyor. STK’lar ise ya suskun ya da gücün gölgesinde.

Kimse Değişimi Dert Etmiyor

Toplumun geneli değişime karşı dirençli. Herkes günü kurtarmanın, kısa vadeli kazançların peşinde. Üreten değil, tüketen bir yapıya evrilmişiz. Sanayi ve ticaret klasik, yenilikten uzak. Sanat, kültür ve spor ise adeta kayıplarda.

En acısı da şu: İyiler organize olamıyor. Vasatlar ve kifayetsizler ön planda. Bilen değil, gözüken konuşuyor. Dışarda birikmiş onlarca değerli bürokratımız, akademisyenimiz, iş insanımız var ama şehre katkıları ölçülmüyor, değerlendirilmiyor.

Ne Lazımcı Toplumdan, Ne Yapmalı Topluma

Çekirdek aileler yaygınlaşıyor ama toplumsal bağlar zayıflıyor. Sosyolojik veriler elimizde yok. Şehrin bir fotoğrafını çekmek istesek çekecek altyapımız eksik. Veri tabanı yok, etkisi ölçülen proje yok. Bolca laf, az iş; bolca görüntü, az dönüşüm var.

Bütünsel bir vizyonu, şehrin geleceğine dair uzun vadeli bir stratejisi olan kaç kişi sayabiliriz? Bölgesel ayrımlar, adamcılık, torpil düzeni hâlâ hâkim. Kısacası herkes kendi küçük dünyasında büyük oyunlar kuruyor.

Son Söz

Bu yazı bir serzeniş değil; bir davettir.

Şehrin geleceği için birlikte düşünmeye, birlikte hareket etmeye davet. Siyasi kaygılardan, kişisel çıkar hesaplarından, günü kurtarma telaşından sıyrılıp; şehri birlikte ayağa kaldırmaya çağrı.

Değişim, yukarıdan gelmeyecek. Biz değişmezsek, şehir asla değişmeyecek

Yazarın Diğer Yazıları