Ahmet Koçdemir

Elazığ: Özlemin ve Çelişkinin Şehri

Ahmet Koçdemir

Elazığ, Türkiye’nin 81 ili arasında bana göre en özel şehirlerden biridir. Çünkü Elazığ’ın sevgisi de çelişkisi de çok farklıdır. Dışarıdan bakıldığında insana özlem, gurur ve tarifsiz bir mutluluk verirken, içinde yaşadığında zaman zaman seni yoran bir şehir olur.

1970’ler ve 80’lerdeki Elazığ’ı hatırlayanlar bilir… O yıllarda mahalle hayatı bambaşkaydı. Seko Mahallesi’nin sokaklarından koşarak gelen çocuklar, Sarayatik’in dar sokaklarında misket oynayanlar, Hüsenik’te akşamüstleri ip atlayan kızlar, Kesrik’te saklambaç oynayan delikanlılar… Bölge Mahallesi’nde top koşturan gençlerin sesleri bütün mahalleyi çınlatırdı. Öyleydi ki, o yılların gençleri ve delikanlıları, hangi mahallede olursa olsun birbirini tanır, dostluklar kurar, dertleşir, sevinçlerini paylaşırdı.

O dönem Elazığ’da komşuluk, dostluk, samimiyet bir yaşam biçimiydi. Kapılar kilitlenmez, herkes birbirine “bizden” gözüyle bakardı. Sofraya oturulduğunda mutlaka komşudan bir tabak yemek gelirdi. Bir evde televizyon varsa, bütün mahalle oraya doluşurdu. Kışın sobanın başında pişen patatesin kokusu sokaklara yayılır, yazın serin akşamlarda damlarda sohbetler uzayıp giderdi. Elazığ sadece bir şehir değil, büyük bir aileydi.

Benim de çocukluğumdan unutamadığım bir hatıram var. Mahallede top oynarken akşam ezanı okunmaya başlardı. O anda annem pencereden seslenirdi:
“Oğlum, akşam ezanı okundu, yerler mühürlendi, hadi eve girin!”
İşte o sesleniş, o sıcaklık, o samimiyet bugün bile kulaklarımda çınlar.

Ama yıllar geçtikçe, zamanın, olayların, göçlerin ve ekonomik sıkıntıların etkisiyle şehir de değişti. O eski samimiyet yerini biraz daha çekişmeye, kıskançlığa, dedikoduya bıraktı. İçinde yaşadığında bunu derinden hissediyorsun: Başarılı olsan “nasıl yaptı?” denir, başarısız olsan “zaten belliydi” diye küçümsenirsin. Çalışsan, kazansan, bu kez “nereden buldu?” diye sorgulanırsın. Kısacası, bazen Elazığ’da birbirimizi sevmeyi değil, birbirimizi yargılamayı daha kolay buluyoruz.

Ama işin garibi şudur ki: Elazığ dışarıdan bakıldığında, dışarıda yaşandığında bambaşkadır. Yıllarca farklı şehirlerde görev yaptım, çalıştım. Nerede “Elazığlıyım” desem, insanların gözünde bir saygı, bir güven, bir sıcaklık gördüm. Elazığlı olmak bana hep gurur verdi. Çünkü bu şehrin adı dışarıda güven, mertlik, samimiyet ve kültürle anılıyor.

İşte bu yüzden diyorum ki: Elazığ sevgisi en güzel dışarıdan yaşanıyor. Dışarıda Elazığlı olmak, insana kimlik gibi bir gurur veriyor. Ama içeride, yani kendi şehrimizde, neden aynı sevgiyi, aynı samimiyeti çoğaltamıyoruz? Bu sorunun cevabını bulmak hepimizin görevi.

Çünkü biz özünde misafirperverliğin, dostluğun, mertliğin şehriyiz. Birbirimizi kırmak, yargılamak yerine, eski günlerdeki gibi paylaşmayı, destek olmayı, gönülden sevmeyi yeniden hatırlamalıyız. O sokaklarda yankılanan çocuk seslerini, komşuluk sofralarının bereketini, dostlukların samimiyetini yeniden diriltmeliyiz.

Gelin, Elazığ’ı sadece dışarıdan özlenen bir şehir değil, içinde de huzurla, sevgiyle yaşanan bir şehir yapalım.

Yazarın Diğer Yazıları