Bir toplumda sivil toplum kuruluşları, devletle halk arasında bir denge unsuru, bir denetim mekanizması ve bir vicdan sesi olarak var olmalıdır. Ancak bugün gelinen noktada; birçok STK’nın başındaki yöneticilerin siyasetin kanatları altında korunup beslendiği, hatta o kanatlar altında şekillendiği acı bir gerçektir. Bu durumda sormak gerekir: Siyasetin gölgesinde kalan sivil toplumdan sağlıklı bir duruş, tarafsız bir refleks, bağımsız bir irade beklemek mümkün müdür?
Elbette ki hayır…
Bir ülkede sivil toplum kuruluşları halkın nefesi, vicdanı ve sesi olmak yerine siyasi yapıların yedek lastiği hâline gelmişse, o toplumda özgürlükten ve ilerlemeden bahsetmek hayalciliktir.
Sivil toplumun anlamı, “resmî olmayan, devletten ve siyasi yapılardan bağımsız halk inisiyatifi”dir. Eğer bu kuruluşlar siyasi bir partinin gençlik kolları gibi çalışıyor, bir grubun propaganda organına dönüşüyorsa; orada ne sivillikten söz edilebilir ne toplumun sesi olmaktan.
Bugün birçok STK’nın söylemleri ile iktidar veya muhalefet partilerinin söylemleri arasında neredeyse fark kalmamıştır. Kimisi bütçeyle beslenmekte, kimisi makam hırsıyla susmakta, kimisi de siyasi sadakat karşılığında güç devşirmektedir. Bu tablo bize şunu gösteriyor: Sivil toplum, bağımsızlığını yitirdiği anda; toplumsal yarar değil, siyasal çıkar üretmeye başlar.
Bu yüzden; bir toplumun gelişmişliğini ölçmek istiyorsak sadece kişi başına düşen milli gelirine, yollarına, binalarına değil; sivil toplumun bağımsızlığına ve özgürlüğüne de bakmalıyız. Çünkü bağımsız STK’lar yoksa, halkın sesi bastırılmış demektir. Ve unutmayalım: Sessiz kalan toplumlar, sadece bir zaman sonra değil, asırlar sonra bile bedel ödemeye devam ederler.
Yöneticiler, STK’lara “makyaj unsuru” gibi bakmamalı; halk ise STK’ları “sessiz çoğunluğun sesi” hâline getirmelidir. Aksi takdirde sadece sivil toplum değil, sivil ahlak da kaybedilir.
Bugün ilimizde faaliyet gösteren Ferro krom' da işçi katliamı yapılırken, Maden' de emekçiler aylardır maaş alamazken ve küçük esnaf ilçede kan ağlarken sizlerin konferans salonlarında hamasi nutuklar atmanız ya da davetlerde siyasilerin bulunduğu protokol masalarında sandalye kapma uğraşınız abesle iştigaldir beyler…
Eylem olmayan yerde söylemleriniz halka inandırıcı gelmiyor bunu böyle bilesiniz.